Yeni partiler siyaset sahnesinde boy göstermeye başladı. Ak Parti’den kopan grupların kurduğu bu partiler tüm gündemi işgal etmiş durumda…
Söz konusu partilerin siyaset çerçeveleri aşağıdaki gibi tanımlanabilir:
Ak Parti: Muhafazakar-Milliyetçi
Gelecek Partisi: Muhafazakar-Demokrat
Babacan’ın Partisi: Muhafazakar-Liberal
Üç partinin ortak noktası muhafazakar olmalarıdır. Türkiye siyasetinde muhafazakarlığın neye tekabül ettiğini doğru tespit etmek gerekiyor.
Cumhuriyetin kurucu iradesi Türkiye’nin batılı normlar ve değerler doğrultusunda hızlı dönüşümünü hedeflemiştir. Kemalizm tam da budur. Muhafazakarlık ise söz konusu dönüşüme karşı olmamakla birlikte geleneği de dikkate alan tedrici bir dönüşümü benimsemiştir.
Diğer bir deyişle; Kemalizm de muhafazakar ideoloji de yönünü batıya dönmüş, batı aklının ürettiği norm ve değerlere teslim olmuş bir anlayışın savunucusudur. Fark sadece değişimin hızındadır.
Bir yandan faşizme ve batı emperyalizmine karşı olan, diğer yandan aydınlanma sonrası üretilen batılı norm ve değerlere hayranlık besleyen bir düşüncenin yaman çelişkisini görememek ne kadar da acıdır.
Görüntüleri son derece albenili, fakat özleri tamamen boş insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi kavramlar üzerine kurgulanmış batı düşünce sistemini baş tacı etmek nasıl bir gaflete ya da hıyanete tekabül etmektedir acaba?
Batı emperyalizminin döktüğü bunca kan ve gözyaşını görmezden gelerek batının norm ve değerlerine övgüler düzmek hangi aymazlığın ya da insanlık dışı duruşun eseridir acaba?
Bir dönem kendini İslam’a, İslami ilke ve değerlere, hatta İslamcılığa nispet eden kişilerin zamanla muhafazakarlığa teslim olmaları içimizi acıtıyor.
Türkiye’nin ihtiyacı, muhafazakarlığın çeşitli versiyonları temelinde siyaset değil, İslami ilke ve değerler temelinde siyasettir.
PARTİ PROGRAMLARI
Babacan’ın parti programı Davutoğlu gibi resmen açıklanmasa da televizyon röportajı ile büyük ölçüde netleşmiş durumda…
Kuruluş aşamasında olan iki partinin ekonomi tezleri Ak Parti gibi serbest piyasa ekonomisi yani kapitalizm üzerine kurgulanıyor.
Ekonomiyi nasıl düzlüğe çıkaracakları ve büyümeyi nasıl kalıcı ve makul hale getirecekleri konusu programlarında önemli yer tutuyor. Her iki parti de Türkiye’nin cari açığının kapanması ve kalkınması için dışarıdan sıcak para girişinin şart olduğunda hemfikir… Dolayısıyla küresel finansörlerle barışık bir ekonomi-politiği kaçınılmaz görüyorlar.
Diğer bir deyişle, Kapitalizm gömleğinin Türkiye’ye tam manasıyla uydurulması noktasında küresel terzilerle birlikte çalışmaya kararlılar.
İslam’ı dillerinden düşürmeyenler Türkiye ekonomisinin İslamiliğini hiçbir şekilde tartışmaya açmıyorlar.
Adil gelir bölüşümü, emekçinin ücret standartlarının yükseltilmesi, halkın ortak malı olan doğal kaynakların ve stratejik kuruluşların özelleştirilmesi, tüketimdeki doyumsuzluk gibi konularda ciddi bir pozisyon alınacağının işaretleri programlarda mevcut değil…
“Kazanma, biriktirme ve tüketme hırsının zirve yaptığı Türkiye kapitalizmini vahşilikten rasyonalizme nasıl geçirebiliriz” sorusuna dahi cevap aranmayan iki parti programından bahsediyoruz.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından olan “Eğitim” ile ilgili söz konusu programların içeriğinin son derece yüzeysel olduğunu söyleyebiliriz.
Bilgi ve beceri kazandırma hususundaki zaafiyetlere dönük ciddi bir yapısal dönüşüm sinyali görmüyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri toplumun değerler sisteminin dönüştürülmesinde en önemli araçlardan biri olarak kullanılan eğitim hala aynı misyonu devam ettiriyor. Dindar tabana hitap eden muhafazakar partiler dün olduğu gibi bugün de eğitimin sekülerleştirme amacına dönük hiçbir reel ve yapıcı değişimi / dönüşümü sağlayamıyor. Muhafazakar politikacılar eğitimi devlet aklına havale etmekten başka bir duruşu şu ana kadar sergilemediler.
Yeni partilerde de eğitim politikalarını sil baştan ele alacak ve gerekirse devlet aklıyla boğuşacak bir yiğitlik gözlemlemiyoruz.
Güvenlik eksenli politikalarla PKK’yı yok ederek Kürt sorununu yok edeceğini sanan ve her geçen gün milliyetçiliğin/ulusalcılığın değirmenine daha çok su taşıyan Ak Parti iktidarının Kürt oylarını çok büyük ölçüde kaybettiği bir sır değildir. Davutoğlu’nun muhafazakar Kürtlerin oylarını hedefleyerek programına “Yerinden Yönetim” uygulamasını aldığını görüyoruz. Pozitif olan bu çıkışın Kürt halkını ne ölçüde ikna edebileceğini önümüzdeki süreç gösterecektir. Babacan’ın programında da Kürt sorunu ile ilgili reformist bir bakış açısının işaretleri mevcut…
Dış politikaya gelince…
Davutoğlu, Ak Parti hükümetinin 2016 yılına kadar yürüttüğü dış politikanın mimarıdır. Özellikle Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin başını ağrıtan tüm dış politika tercihlerinde onun imzasının olduğu reddedilmez bir gerçektir.
Sünni-Şii tüm ümmetin vahdeti üzerine kurgulanmış bir İslam Birliği ideali yerine, tehlikeli bir rakip olarak görülen İran’ın dışlandığı ve şeytanlaştırıldığı bir Sünni dünya liderliği hayalinin hayata geçirilmeye çalışılması hem bölgemizin hem de tüm İslam coğrafyasının yangın yerine dönmesinde çok etkili oldu.
Asıl problemin Amerika olduğu unutularak, Amerika dış politika yapıcılarının icat ettiği “Şii Hilali” isimli tuzak projeye dahil olmak Davutoğlu’nun siyasi basiretinin en önemli göstergesidir.
Amerika güdümünde Suriye’de İslam Devrimi yapmak gibi ucube bir anlayışın ağır bedelini bugün başta Suriye halkı olmak üzere tüm İslam coğrafyası ödüyor.
Davutoğlu her ne kadar sorumluluğu Erdoğan’a atsa da, olup bitenin teorik alt yapısı ve organizasyonunda temel rolün kendisine ait olduğu gerçeğini örtemez.
Davutoğlu’nun Türkiye halkının önüne nasuh bir tevbe ile çıkması zaruridir. Aksi taktirde “yaptıkları yapacaklarının teminatıdır” özlü ifadesini hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız.
Babacan ise dış politikada kıblesini batı eksenine döneceğini açıkça ifade ediyor. Ak Parti iktidarının ilk yıllarındaki gibi Avrupa Birliği ile flört eden, Amerika ile iyi geçinen bir Türkiye vadediyor.
Babacan, Özal gibi küresel sisteme siyasi ve ekonomik olarak entegre olmuş bir Türkiye hayal ediyor. Küresel sistemin tamamen batı aklı tarafından dizayn edildiğini ve bu sistemin efendileri ve köleleri olduğunu unutarak ya da görmezden gelerek bu entegrasyonu savunuyor.
Sonuç olarak; iki yeni partinin halkımıza ve ümmete yeni bir ışık olma gibi misyonu olduğuna inanmak güçtür. Bu bağlamdaki iddialar büyük ölçüde temelsizdir.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.