İslam dünyası tipik bir şekilde Hz Muhammed(a.s.)’den önceki Kudüs merkezli dünyanın halini yaşıyor. Din adamları mabetleri mesken tutup, kendilerini kutsayıp, insanların gerçek dini anlamalarına engel oluyor. Kiliseler ve sinagoglar ayrışmış, her din adamı kendisinin ve kendi cemaatinin İbrahimî din üzerine olduğunu söyleyip, gerçek doğrunun kendi doğruları olduğunu söylüyor. Fakat kendilerinin uydurduğu din algısına, inançlı insanların da inanmasını istiyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen kişileri aforoz ederek dinlerinden uzaklaştırıyorlar veya katlediyorlar. Kendilerinin gerçekte İbrahimî din üzerine olduğunu söyleyip diğer dindaşlarının sapkınlık içinde olduğunu çok rahat söyleyebilmektedirler. Her din adamı artık kendi mabedini kurmuş ve insanların Allah(c.c.) yerine, kendilerine tapınmasını veya Allah(c.c.)’ın ilahi metinlerde koyduğu haram-helallerin yerine kendilerinin uydurduğu haram-helallerine uymalarını ister olmuşlardır. Artık mabetler ve din adamları Allah (c.c.)’ın yerine geçmiş ve din adamları kimin imanını takdis ediyorsa o iyi bir mümin, kimin de imanının yok olduğunu söylüyorlarsa o da kâfir oluyordu.
Din adamları kendi çıkarlarını korumak için, Allah(c.c.)’a savaş ilan etmiş zalim otoritelerden medet ummaktan çekinmediler. Sadece kendi çıkarlarına dokunulmadığı zaman Bizans gibi insanlara zulmeden bir rejimle anlaşabilmektedirler. Yeter ki kendi çıkarları ve nemalanmaları zarar görmesin. Allah(c.c.)’ın dinine ne olduğu gerçekte onların umurunda da değildi. Gerçek Allah(c.c.) korkusu olsaydı kesinlikle zalim olan sistemlerden kendilerini koruması için yardım medet ummazlardı. Ama tarih bize gösteriyor ki nice din adamı otoriteye boyun eğmiş ve oralardan nemalanmıştır.
Kur’an’ın bize anlattığı Hz. Muhammed (a.s.) öncesinde en önemli tarihi kıssalar Kudüs şehri çevresinde şekillenen mücadelelerdir. O yıllardaki Kudüs şehrindeki var olan mücadele, bize ve günümüze ışık tutması açısında önemli veriler içermektedir. Günümüzdeki din adamlarının birlik olamamasının, bir avuç Siyonist çetenin bütün Müslümanları nasıl yönettiğinin/yönlendirdiğinin kaynakları oralardadır. Zekeriya (a.s.), Yahya (a.s.), İsa (a.s.)’ı anlamadan günümüzdeki bu dağınıklığın sebeplerini tam olarak anlayamayız. Din adına insanları acımasızca kesen IŞİD canavarını asla anlayamayız. Veya günümüzün emperyalist güçlerinden beslenen, İslam’ın en büyük düşmanı olan Siyonist şeytanlarla beraber olabilen ve nemalanan İslami cemaatleri de anlayamayız. Kendilerinden olmayan veya kendileri gibi düşünmeyen diğer İslami cemaatleri çok rahat bir şekilde tekfir edip, gerekirse onların başını vurmaktan çekinmeyen Müslüman grupları anlamak için, Yahya (a.s.)’ın mücadelesini çok iyi anlamamız gerekmektedir. Nitekim Rabbimiz Yahya (a.s.)’ı var olan yanlış din algısını düzeltmek için ve inanan insanlara Allah(c.c.)’ın gerçek dinini öğretmek için gönderdiğinde, ilk önce ona karşı çıkanlar maalesef mabetleri ve kendilerini kutsallaştıran din adamları olmuştur. Çıkarları altüst olan, toplumda saygınlıkları yok olacağını gören bu sözde din adamları gerçeği görmek istememişler ve kendilerine karşı çıkan Allahın gönderdiği peygamberlerin kellesini vurmaktan çekinmemişlerdir.
Kur’an kıssalarının anlatılmasında hikmetler/ibretler vardır. Rabbimiz bize geçmişte gönderdiği peygamberlerin neler çektiğini boşuna anlatmıyor. Tüm bu kıssalardan ibretler almalıyız ki peygamberlerin kellesini kesen sözde din adamlarıyla günümüzde karşılaştığımızda nasıl davranmamız gerektiğini öğrenelim. Kendi çıkarları ve nemalanmaları için Bizans gücüne boyun eğenleri iyi anlamalıyız ki, günümüzde Büyük Şeytan Amerika ve onun yardakçısı Siyonist çetelere boyun eğenleri iyi anlayalım.
Günümüzdeki din adamlarının maalesef en önemli açmazları; mevzilerini, saygınlıklarını ve çıkarlarını koruma içgüdüleridir. Rabbi için gerektiğinde her şeyden vazgeçebilme inancı ve imanı tam olsa, kesinlikle bu mevzileri korumak yerine Allah’a yakın olmayı tercih edeceklerdir. Şayet bütün dünyevi nimetleri elinin tersiyle bir çırpıda Allah rızası için atabilseler, işte o zaman yeryüzündeki bir buçuk milyar Müslüman yekvücut olabilecektir. En’am suresi 162. ayette, Rabbimizin buyurduğu gibi, “De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep Âlemlerin Rabbi Allah içindir” düsturunu bütün iman edenler hissederek ve kalben söyleseler ve yaşasalar inanıyorum ki yeryüzünü selam(barış) yurdu kaplayacak, savaşlara ve şeytani düşüncelere/düzenlere hayat hakkı kalmayacaktır.
Rabbimiz tüm iman eden Müslümanlara basiret versin. Dünyevi hiçbir çıkar ve hırs bizleri inancımızdan ve yolumuzdan alıkoymasın. Din adamlarını, cemaat önderlerini ve İslam için gayret eden eden tüm Müslümanları dünyaya meyletmekten uzak tutsun ve kalplerinde sadece Allah(c.c.) korkusu olsun.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.