Bu hikâye ne zaman başladı? Karar vermesi zor. Modern hikâye 19. yüzyılda İngilizler ve Ruslar, Afganistan’ı etki altına alıp kontrol etme rekabeti içerisinde " Büyük Oyun " üzerinden mücadele ettiklerinde başladı. İki taraf hem doğrudan savaştılar, hem de Afgan taşeronlar üzerinden. İngilizler daha iyi iş çıkarttıklarını düşündüler; ama bu büyük oranda bir yanılsamaydı. Ben olsam berabere derdim.
1960’larda oyun, “liberal” bir anayasanın tesisi için çabalayan bir yöneticinin başa geçmesiyle kaldığı yerden devam etti. O, bu çabasında başarısız olmasına rağmen sağ ve sol partilerin ortaya çıkışı için zemin hazırlamış oldu. Onun yerine geçen Muhammed Davud Han, aslında komünist bir parti olan Halkın Demokratik Partisi (PDPA) tarafından 1978 yılında devrildi. PDPA, kadınlar için tam bir eşitlik de sağlayan bütünüyle seküler bir rejim tesis etti. Büyük Oyun sürmekteydi. Sovyetler Birliği PDPA’yı, (İngiltere’nin halefi) ABD ise İslami bir rejim hedefiyle Sovyetlere karşı mücadele eden mücahitleri destekledi.
1979’da Sovyetler Birliği PDPA rejiminin iktidarda kalmasına yardımcı olmak için askeri birliklerini gönderdi. Fakat Sovyet müdahalesi geri tepti ve neticede askeri birliklerinin sonuncusunu da 1989 Şubat’ında geri çektiler. Buna karşın, PDPA 1992’ye kadar yönetimde kalmayı başardı. Takip eden dört yılda, PDPA rejimine muhalif olan gruplar birbirleriyle savaştılar. Bu mücadeleden güçlü çıkan grup kendisini Taliban olarak adlandırdı ve ülkeyi Molla Ömer tarafından yönetilen katı bir şeriat rejimi altında tekrardan birleştirmeye çalıştı. Taliban rejimi özellikle kadınlar konusunda oldukça sertti: Kadınları fiilen evlere hapsettiler ve onların bütün eğitim imkânlarını ortadan kaldırdılar.
Eylül 2001 önemli bir tarihti. El-Kaide 11 Eylül’de ABD’ye saldırmadan iki gün önce, Taliban, geride kalan en büyük iç düşmanını katledebilmişti. İşler ABD’nin aleyhine dönüyordu. Sovyet etkisiyle mücadele etmesi için İslamcı mücahitleri destekleyip en etkili güç haline getirdikten sonra, şimdi kendisini Afganistan’ı yöneten ve 11 Eylül saldırılarının faili olarak görülen Usame bin Ladin’i saklamakta olan bu grupla baş başa bulmuştu ABD.
Böylelikle bir kez daha dışarıdan büyük bir müdahale gerçekleşti; bu kez ABD tarafından, Taliban’a karşı. Jeopolitik şartlar şimdi bir hayli karmaşıklaşmıştı. ABD’nin bölgedeki başlıca müttefikleri, Pakistan ve Suudi Arabistan, Taliban’ı destekliyorlardı. ABD’nin bölgedeki birincil düşmanları, İran ve Rusya ise, Taliban muhalifi tutumunda ABD ile aynı çizgedeydiler.
ABD’nin stratejisi, Hamid Karzai’nin geçiş dönemi yöneticisi olarak başa geçmesine ve sonrasında da yeni rejimin başkanı olarak seçilmesine yardımcı olmaktı. Karzai’nin esas avantajı etnik olarak Peştun kökenli olması ve dolayısıyla Taliban güçlerinin merkezi ile aynı bölgeden gelmeseydi. Problem, işlerin bir kez daha ABD aleyhine dönecek olmasıydı. Yıllar geçtikçe Karzai ABD’nin rolünden ve özellikle ABD’nin askeri metotlarından gittikçe daha da rahatsız olmaya başladı. 2012’ye gelindiğinde ABD hakkında alenen eleştirel bir tutum içerisindeydi ve Taliban ile siyasi müzakereler yapmaktan bahsediyordu.
ABD Başkanı Barack Obama 2009 yılında başa geldiğinde Afganistan’daki müdahaleyi (Irak’takinin aksine) "iyi bir savaş" olarak adlandırıyordu. Bununla birlikte, görevden ayrılacağı vakte kadar bütün (ya da çoğu) ABD birliklerini geri çekeceğine dair söz vermişti. Taliban güçleri istikrarlı bir şekilde güçlenip, Afgan hükümeti ve ordusu yeniden dirilen Taliban’ı zapt etmeye güç yetiremeyince bu vaat boşa çıkmış oldu. ABD, birliklerini "eğitim" için arkada bırakmak istedi fakat Karzai ABD’nin bunu yapabilmesini sağlayacak protokolü imzalamayı reddetti.
Lakin Karzai 2014’te görevdeki ikinci döneminin sonunda başkanlıktan ayrıldı ve (Karzai’nin halef tercihi olarak görülen Peştun) Eşref Gani ve (kendisini annesinin etnik kökeni olan Taciklik ile tanımlayan) Abdullah arasında yapılacak olan seçimlere onay verdi. Abdullah, önceden beri Karzai’nin azılı bir muhalifiydi. Başkanlık seçiminin sonuçları tartışmaya oldukça açıktı. Fakat sonunda Gani ve Abdullah güç paylaşımı konusunda zayıf bir uzlaşmaya gittiler: Gani başkan olurken Abdullah ise başbakanlığa karşılık gelen bir konuma sahip oldu. Birçok gözlemci ise bu anlaşmanın uzun sürüp sürmeyeceği konusunda kuşku içerisinde.
Gani, bir yandan ABD ile mesafeyi biraz açsa da, Karzai’nin ABD ile imzalamadığı protokolü imzalamak için söz vermişti. Ayrıca ABD’de uzun yıllar yaşamış, Afganistan vatandaşlığıyla birlikte ABD vatandaşlığına da sahip ve Dünya Bankası’nda yıllarca çalışmış birisiydi. Nereden baksanız radikal demesi zor biri.
Karzai gibi Gani de, göreve gelir gelmez, Taliban ile müzakere çağrısında bulundu. Taliban, sözcüsünün şu açıklamasıyla bu çağrıyı anında reddetti: “Eşref Gani ABD tarafından Amerikan Büyükelçiliği’ne atanmıştır. Kendisi bir kukladır ve bizi barış görüşmelerine davet etmek haddine değildir.”
Afganistan, açıkça ya da üstü kapalı bir şekilde, iki yüz yıl boyunca dış müdahaleleri reddetmeyi sürdürdü. Her ne zaman dış müdahiller kazanıyor gözükseler, çok uzun bir süre geçmeden durumun öyle olmadığı açığa çıktı. Daha da fenası, onların müdahaleleri, diğer gruplara karşı destekledikleri Afganların dahi kendilerine sırt çevirmesine sebep oldu. Şimdi de müdahillerin eskisinden daha başarılı olacaklarını düşünmek için pek bir sebep yok. Fakat kendileri bunun farkındalar mı acaba?
Çeviri: Yusuf Enes Sezgin/Esmanur Şamiloğlu
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İslami Analiz Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İslami Analiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İslami Analiz editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İslami Analiz değil haberi geçen ajanstır.